Uzman CPJ Danışmanı Jean-Paul Marthoz
Pek çok uluslararası gözlemci, son zamanlarda (dünyanın en kötü gazeteci zindancısı olma gibi yüz kızartıcı bir nişanı da içeren) basın özgürlüğü siciliyle gündemde olan Türkiye’nin imaj krizini atlatması için Ankara tarafından neler yapılacağını ve büyük stratejik ihtiraslarını basın özgürlüğünün global standartlarına saygı üzerine kararlılıkla dayandırıp dayandırmayacağını merak ediyor. Eski bir AB Ankara büyükelçisi ve Carniege Europe ile Açık Toplum Vakfı çatıları altında Türkiye uzmanı olan Marc Pierini tarafından Brüksel’de bugün resmi olarak açıklanacak “Türkiye’de basın özgürlüğü” adlı bir rapor konun öneminin altını çiziyor. Pierini son olarak CPJ’e şunu söyledi: “Türkiye ne tür bir devlet ve toplum olmak istiyor? Hangi ülkelerle aynı ligde bulunmak istiyor?”
Türkiye’de basın özgürlüğü ülkedeki güçlerin koreografisiyle bağlantılı. Tutucularla özgürlükçüler arasındaki çekişme, güçlü devlet kurumlarıyla tetikteki bir sivil toplum arasındaki yenişemezlik pozisyonu ve hükumet ile çeşitli gruplar arasındaki ilişkiler belirleyici konumda ki, bu gruplardan biri olan ve Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletler tarafından terörist olarak tanınan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), devlet otoritesine en doğrudan meydan okuyanı. Hapisteki gazetecilerin üçte ikisi Kürt ve devletle 1999 yılından beri Marmara Denizi’ndeki İmralı Adası’ndaki yüksek güvenlikli bir hapishanede tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan arasındaki mevcut görüşmelerin başarılı veya başarısız olmasının durumlarına etkili edeceği muhtemel.
Türkiye’de basın özgürlüğü konusunun ayrıca güçlü bir Avrupa boyutu da var. Strazburg merkezli Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden olan ülke, ifade özgürlüğünü temel değerlerden sayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne karşı sorumlu. Ankara’nın aynı zamanda AB üyesi olma isteği var ve bazı AB ülkeleri ona karşı soğuk davransa ve Brüksel’e olan ilgisini yitirmiş gibi yapsa dahi, AB üyeliği hala dış politika öncelikleri arasında yer alıyor.
Türkiye’nin insan hakları ve demokraside AB standartlarına ulaşması için basın özgürlüğü Brüksel’de bir kilometre taşı olarak görülüyor. Avrupa Komisyonu’nun Ekim ayında yayınladığı eleştirel raporun ardından Avrupa Parlamentosu, Hollandalı Hıristiyan Demokrat Raportör üyesi Ria Oomen-Ruijten öncülüğünde, Türkiye’nin insan hakları sicili üzerine Avrupa’nın Ankara’ya yönelik tavrını belirleyecek bir tartışmaya hazırlanıyor. Basın özgürlüğü durumu bu değerlendirmede önemli bir rol oynayacak.
Markus Mayr ile yazdığı ve Carnegie Eurpoe tarafından yayınlanan raporunda Pierini, Türkiye’de gerileyen basın özgürlüğünün “Ankara’nın demokratik itibarı, ekonomik duruşu ve diplomatik pozisyonu üzerinde bir leke” olduğunu yazıyor. Bir yandan da dijital sansürü eleştiren ve Türkiye’de medya sahipliğinin holding bazlı yapısından doğan çıkar çatışmalarının altını çizen yazar, dikkatini gazetecilerin hapsedilmesinin yasal dayanaklarıma, özellikle de “savcılar ve hâkimlerin suiistimaline açık” Türk Ceza ve Terörle Mücadele kanunlarına odaklıyor; ifade özgürlüğüne gergin ve dar bir kapsamla baktıklarını yansıtıyor. Pierini, “suçlamaların çoğu bir terörist örgütün veya onun basın komitesinin propagandasını yapmak veya bunları yönetmekle ilgili” diye belirtiyor. Bu konu da “hükumetin terörist faaliyetler ve hükumetin onlara reaksiyonel politikaları üzerine yapılan eleştirel ve farklı gazeteciliği kabullenme görevi olmasının ölçüsü. Adalet sistemi terörist şiddeti teşvik, övme, meşrulaştırma ya da canlandırma niyetleri ile alternatif, eleştirel ve belki rahatsız edici bir görüşün açıklanması arasındaki çizgiyi bulandırmaya meyilli.”
Brüksel’deki uzmanlar ve yetkililer, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin AB reform sürecini temelde Türkiye’nin askeri-laik yapılanmasını zayıflatıp kendi gücünü artırmak için mi kullandığından sıklıkla endişe ettiler. Bu nedenle hükumetin basın özgürlüğü krizine yaklaşımını Türkiye’nin bu reformları bir prensip meselesi, demokratik ve özgürlükçü bir ajandanın parçası olarak benimsemesi konusunda bir sınav olarak görüyorlar.
Pierini, “Gazetecilerin yargılanması ve hapsedilmesi ve hatalı Türk adalet sistemi üzerine yapılan yerel ve uluslararası eleştirilere rağmen hükumetten kararlı bir cevap gelmedi” diyor. AB kapsamında pek çok çevrede Türkiye’nin basın özgürlüğü siciline getirilen eleştirilere tepkisi aşırı düzeyde savunmacı algılanıyor. Ankara geçenlerde Türk elçiliklerine CPJ’in hapis gazeteci istatistiklerini çürütmeye odaklanırken ülkenin hatalı adalet sisteminin temel meselelerine değinmeyen bir not dağıttı.
AB üyeliği sürecini hem Ankara hem de Brüksel için yararlı bulduğu reformlara destek için canlandırmaya kararlı olan Pierini, “yasamanın üç parçasını ya da yasaları ıslah etmek için ülkenin gerçek bir çalışma başlattığının” farkında. Ancak daha cesur ve hızlı reformlar bekliyor. Raporu Türkiye’nin sicilini iyileştirmek ve “medyasının yasal ve yönetimsel atmosferini AB standartlarına yaklaştırmak” için bir yol haritası içeriyor. Yazarın Anlara’ya tavsiyesi “rakamlar üzerine dönen tartışmaya bir son vermesi” ve Adalet Bakanlığı’nın Avrupa Konseyi istişaresiyle hazırlamış olduğu dördüncü yargı paketini acilen yasalaştırmak.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014’te başkan adayı olmayı düşündüğü ortamda hesaplaşma günü yaklaşıyor; ülkenin demokratik kimliğini tanımlayacak önemli sorular sorulmakta. Türkiye’nin basın özgürlüğü siciline dair anahtar soru Pierini’nin Mart başında yayımlanacak yeni kitabının adında saklı: “Où va la Turquie?” (Türkiye Nereye Gidiyor?)
Devlet yetkililerinin ifade özgürlüğü, muhalefet, çoğulculuk, kamuoyu önünde eleştiri, sivil toplum konularındaki tutumu Türkiye modelinin belirleyici özelliği oldu. Pierini diyor ki, basın özgürlüğü “Türkiye’nin gelecekteki yapısının, ki buna ülkenin iç bütünlüğü ve dünyanın geri kalanıyla ilişkisi de dâhil, taslağını çizecek en önemli konulardan biri. Bu yüzden, basın özgürlüğünün dayandığı temel ilkeler sadece Türkiye vatandaşları için değil, Avrupa Birliği için de stratejik öneme sahip. AB’nin refah içinde, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Daha önemlisi, kendisiyle barışık ve toplumundaki farklı kesimler arasında birlikte yaşama arzusu ve hoşgörüyü sağlayabilen bir Türkiye’ye ihtiyacı var.”
Uzman CPJ Danışmanı Jean-Paul Marthoz, Belçikalı bir gazeteci ve yazardır. Uluslarası ilişkiler alanında Le Soir köşe yazarı ve Katolik Louvain Üniversitesi’nde gazetecilik profesörüdür.