19 Ocak 2020 günü çekilmiş bu fotoğrafta, Türkiyeli Ermeni gazeteci Hrant Dink'in suikaste kurban gidişinin 13. yıldönümünde düzenlenen anma esnasında, Türkçe ve Ermenice yayımlanan Agos gazetesinin eski ofisi önünde toplanmış kalabalık, bazılarında "Hrant için Adalet, Hepimiz Ermeniyiz" yazan pankartları kaldırırken görülüyor (AFP/Yasin Akgül)

Hrant Dink cinayetini gerçekten aydınlatmak için Türkiye ‘kendiyle yüzleşmeli’

Özgür Öğret/ CPJ Türkiye temsilcisi

Birçok davanın ve neredeyse 14 yıldır süren bir sürecin ardından, nihai davada sonlara yaklaşıldığı görülüyor ama Ermeni asıllı Türkiye vatandaşı gazeteci Hrant Dink’in 2007 yılında katledildiği cinayet halen büyük ölçüde aydınlatılmış değil. Dink’in reşit olmayan katili ve ona yardım edenler parmaklıklar ardında ama 2013 yılında Yargıtay’ın yeniden yargılama kararı vermesinden sonra göreve gelen savcılar Dink’in ailesi ve meslektaşlarının varlığında ısrarlı oldukları o daha büyük komployu çözebilmiş değiller. Sanıkların 22 Aralık’ta esasa dair savunmalarını sunmaya başlayacakları uzun soluklu dava, bütün ipuçlarını takip edecek siyasi iradenin eksikliği ve daha da kötüsü, soruşturmanın siyasi etki altında olması nedeniyle öldürülen gazeteciler için adalet arayışının yolunda bir engel olmaya müsait. 

Dink’in 1991 yılında kurduğu, Türkçe ve Ermenice yayın yapan Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan geçen Eylül ayında CPJ ile yaptığı bir telefon röportajında “vur diyenler hala bulunmadı” dedi. “Bu yüzden [Dink’in] niye öldürüldüğünü bilmiyoruz.” 

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada savcılık esas hakkında mütalaasını 14 Aralık’ta sundu ve ardından mahkeme Dink ailesi avukatlarına cevap vermeye hazırlanmak için sadece iki gün tanıdı. Bağımsız haber sitesi Bianet’in haberine göre avukatlar bu süreyi hayli yetersiz buldular ve 17 Aralık’taki duruşmada görüş belirtmediler.

Mahkemenin bu tercihi, aile avukatlarının gerçeğin ortaya çıkmasına sekte vurduğunu söylediği bir diğerinin ardından geldi.Bianet’e göre Eylül ayında yargıçlar Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) üst düzey bir yetkilinin ifadesine başvurulması kararını değiştirdi. Dink ailesi avukatları yetkililerin gazetecinin öldürülmesine dair bir planı örtbas edip etmediklerinin anlaşılması için bu ifadenin çok önemli olduğunu düşünüyorlar. Ancak Türkiye’nin hükumeti ve yargısı teşkilatın sürece katılımını engelliyorlar. 2010 yılında, o zaman başbakan olan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ajansın soruşturulmasına izin vermedi. Ayrıca, Dink ile iki MİT ajanı arasında 2004 yılında geçen ve gazetecinin örtülü bir tehdit olarak algıladığı konuşmaya yönelik soruşturma savcılar tarafından 2011’de düşürülmüştü ve süren davada tanık olarak dinlenmeleri de mahkeme tarafından reddedildi.  

Bu arada, CPJ’in daha önce belgelediği üzere, Türkiye’nin siyasi atmosferindeki değişimler davayı etkilemeyi sürdürdüler. Dink öldürüldüğünde Türkiye’nin güçlü isimleri cinayeti Türkiye’nin hükumetini devirmeyi amaçlayan ulusalcı bir komplo olduğu iddia edilen Ergenekon’a yıktılar. Ancak son yıllarda bu suçlamanın adresi Fethullah Gülen Terör Örgütü veya FETÖ olarak değişti. Bu, yurtdışında yaşayan eski Erdoğan müttefiği ama şimdi cumhurbaşkanının 2016 darbe girişiminin arkasında olmakla suçladığı Müslüman vaiz Fethullah Gülen’in hareketine Türkiye hükumetinin verdiği isim. Savcılar Gülen’e karşı suçlamaları 2017 yılında getirdiler. Bugün, süren davada haberlere göre 76 sanık var.  

Dink’in Ermeni meselesine dair haberciliği – özellikle de Ermeni etnik kökeninden gelenlerin Osmanlı yönetimi altında maruz kaldığı, Türkiye’nin soykırım olarak tanımlamayı reddettiği vahşet olaylarına dair olduğunda – resmi makamların dikkatini çekmişti. 2004 yılında Agos’un Türkiye’nin ilk kadın pilotu ve modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen’in Ermeni kökenli olabileceğine dair yaptığı bir haber ile bu ilgi yeni seviyelere yükseldi. Genelkurmay Başkanlığı öfkeyle yanıt vererek: “Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır” dedi. 

Kısa süre sonra Dink İstanbul valiliğine çağrıldı ve burada iki MİT ajanı iddialara göre onu haberciliği nedeniyle uyardı ancak MİT daha sonra konuya dair daha geniş bir plandan haberlerinin olmadığını iddia etti. Bir sonraki adımda Dink aslında Türkler ve Ermeniler arasında uzlaşma tavsiyesinde bulunduğu bir köşe yazısı nedeniyle “Türklüğü aşağılamak” ile suçlandı. Dink 2005 yılında suçlu bulundu ve temyizi kabul edilmedi. Adını taşıyan Türkiyeli vakıf tarafından yeniden yayımlanan son yazısında maruz kaldığı tehditlerdeki artışı şöyle ifade etmişti: “Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle. Pankartlarla hakaretler yağdırıyorlardı. Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan telefon, e-posta, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artıyordu.” Bu yazının yayımlanmasından dokuz gün sonra, 19 Ocak 2007 günü, 17 yaşındaki tetikçi Ogün Samast Dink’i Agos ofisinin önünde birden çok kurşunla vurarak öldürdü.

Samast ve onunla bağlantılı sanıklar 2007 yılının Temmuz ayında beraber yargılanmaya başladılar fakat Samast daha sonra ayrı olarak bir çocuk mahkemesinde yargılanıp cinayetten suçlu bulundu. Bağlantılı diğer sanıklar 2012 yılında çeşitli suçlamalardan dolayı mahkum oldular ancak Yargıtay cinayetin ardındaki örgütün ortaya çıkarılmadığını esas alarak davanın yeniden görülmesine hükmetti (Samast’ın cezasını bozmadı). Dink davasında adaletin yerini bulmasını destekleyenler o dönemde CPJ’e Yargıtay kararını yeterli bulmadıklarını, çünkü zanlıların bir terörist örgüt olarak değerlendirilmediğini, böyle olsaydı çok daha derin bir soruşturmanın önünün açılacağını anlattılar. Yeniden yargılama yıllar içinde biçim değiştirdi. Samast ve onunla bağlantılı sanıkların davası ayrıldı, ve Dink’e yönelik tehditlerin farkında oldukları iddia edilen güvenlik görevlilerinin davası ana dava ile birleşti. 

Danzikyan’a göre Samast’ın memleketi olan kuzey şehri Trabzon’un polis ve jandarmasının istihbarat birimleri, İstanbul polisi ve dahi Ankara’daki yetkililer; hepsi Dink’i bekleyen tehlikelerden haberdardılar. “Karşımıza çıkan manzara şu: Hrant Dink hedef haline getirildi; devlet Hrant Dink’e yönelik bir eylem yapılacağını öğrendi; hiçbir şey yapmadı; yargı süreci Dink’i suçlu göstermek için elinden geleni yaptı; Hrant Dink böyle öldürüldü.” 

Davanın son aşamalarına gelinen şu günlerde Dink için adalet isteyenleri zorlu bir yolun beklediği görüşüne katılan Danzikyan: “Bu davanın kamuoyunu tatmin edecek şeklide, işin içine bulaşan herkesi ortaya çıkaracak şekilde çözülmesi demek, devletin kendisiyle yüzleşmesi anlamına gelir” dedi.