Türkiye sokaklarında gazetecilik artık daha tehlikeli

Özgür Öğret /CPJ İstanbul Muhabiri

Polis Taksim Meydanında bir muhabire müdahale ediyor (Reuters/Murat Sezer)
Polis Taksim Meydanında bir muhabire müdahale ediyor (Reuters/Murat Sezer)

Her şey çok hızlı gelişti. İstanbul’da gaz maskesi, koruyucu gözlük ve kask fiyatları sadece protestocuların değil, gazetecilerin de katkısıyla birden uçuşa geçti. Hırdavat dükkânı sahipleri duruma çabuk uyum sağladılar; gazetecilerle hangi gaz maskesinin fotoğraf çekerken daha iyi görüş açısı sağladığını veya canlı yayında gaz maskesiyle konuşamama sorununu tartıştıkları görüldü. Tabii tüm bu koruyucu ekipmanlar ancak polis onlara el koymadığı sürece iş gördüler.

Türkiye’de polis ve on binlerce gösterici arasında geçen şiddetli çarpışmaların haberleri dünya gündeminde. Bu haberleri yapan gazeteciler ise pek çok açıdan hedef alınıyor; tehditler arasında polis ve göstericiler olduğu kadar düşmanca köşe yazıları ve diğer gazeteciler de var.  Türkiye çok uzun süredir bazı gazeteciler için tehlikeliydi; özellikle Kürt isyanını devletin resmi görüşüne herhangi bir şekilde aykırı işleyenler için. Ancak bugün Türkiye’de sokakta haber yapmak son yirmi yıldır olduğundan daha tehlikeli hale geldi.

Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) olaylar sürecinde belgelediği düzinelerce basına saldırı vakası arasında gözaltılar, saldırılar, baskınlarengellemeler, tehditler, ekipmanlara el koyma ve imha etme gibi örnekler bulunuyor. CPJ araştırmalarına göre pek çok gazeteciyi döven ve daha da çoğunu keyfi şekilde gözaltına alan polis, en birincil tehdidi oluşturuyor. Gelgelelim, devletin tarafında gördüğü gazetecilere saldıran öfkeli eylemciler de oldu.  Protestolar başladığı sırada Taksim meydanında iki canlı yayın aracı tahrip edildi ve pek çok gazeteci ilerleyen haftalarda protestocularca taciz edildi. Her şeye rağmen, saldırgan eylemcileri engelleyen başka eylemciler de vardı; şahsen böyle iki olaya tanık oldum.

Polis şiddeti sistematik değil. Her polis gördüğü her gazeteciye saldırmıyor. Ancak CPJ, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve çeşitli medya organlarının belgelediği çok sayıdaki ve sürekli saldırılar polisin şiddet içeren veya keyfi davranışları için hesap vereceğine dair hiçbir endişesinin olmadığını gösteriyor. Pazartesi günü sendika saldırılar, tehditler ve gözaltılar dair geniş çaplı bir suç duyurusunda bulundu ama CPJ’in saldırılardan sonra görüştüğü pek çok gazeteci, polis memurları için hukuki prosedürlerin işletileceği konusunda umutsuzdu.

Türkiye basını dayanışma anlayışının eksikliğinden hep zarar gördü. Bu durum bugün de basının gazetecilerin uğradığı saldırılara tepki verme yetisini kısıtlıyor. Bakanlar, belediye başkanları ve valiler de dâhil olmak üzere devlet yetkilileri sosyal medyayı kendilerini savunmak için gayet aktif biçimde kullansalar da, protestoları haberleştiren gazetecilerin uğradığı saldırılara dair sorulara kulakları sağır. Onlarla basın toplantılarında yüz yüze gelen muhabirler ise zorlayıcı sorular sormamaktalar zira çoğu devleti sorgulamaktansa onaylamaya alışkın.

Bu atmosferde gazetecilerin akıllarında tutması gereken birkaç pratik nokta var. Gazlandıklarında veya polis üzerlerine yürüdüğünde protestocularla beraber kaçmamak ilk günlerde tecrübe ederek öğrendiğim derslerden biri oldu. Polisin sizi protestocu sanmamasını sağlayacak şekilde giyinmek ve davranmak da faydalı olabilir ama sırf gaz maskesi takıyorsunuz diye saldırıya uğramanız da olası. Fotoğraf makinesi ve (varsa) kimlik kartını görünür şekilde el altında tutmak gerek.

Diğer meslektaşlarla beraber hareket etmek tavsiye edilir. Polis ortalıkta birden daha çok kamera varken daha dikkati davranıyormuş gibi görünüyor. Herhangi bir kimlik taşımayan serbest bir gazeteci olduğum için sağ salim kalmayı kamera ekiplerinin etrafında dolanmaya borçluyum; tercihen uluslararası basından olanların. Ama bu yöntem de garantili sayılmaz. İkili gruplar halinde dolaşan gazeteciler de geçtiğimiz haftalarda hedef oldular.

Çalıştığınız kurumun kimlik kartının yanında (bir meslek örgütünce değil devlet tarafından verildiğini belirtmem gereken) resmi sarı basın kartı sahibi olmak da işe yarayabilir ama her zaman değil. Aşırı yorgunluk ve fazla mesaiden tepesi atmış bir polis memuruna denk gelirseniz dünyadaki tüm gazeteci kimlikleri bir araya gelse de sizi koruyamayabilir (CPJ Gazeteci Güvenlik Rehberi’nde toplumsal olayları izleme yöntemleri üzerine bir bölüm mevcut).

Kimliği belirsiz bir gazetecinin internete yüklediği bu videoda öfkeli bir polis memurunun onu polisleri değil de göstericileri çekmesi için azarladığını görüyoruz. Polisin öfkesinin düzeyi mevcut durumun neredeyse herkes için farklı bir noktaya ulaştığını gösteriyor ve sinirler hala gergin.

Hem yerli hem de yabancı gazetecilerden birçoğu fiziksel tehdidin de ötesine maruz kaldılar. Bazı politikacılar gazetecileri göstericilerle işbirliği yapmakla, hatta terör sempatizanı olmakla suçladılar. Devletin yarı resmi haber ajansı bazı saha muhabirlerinin fotoğraflarını benzer bir suçlayıcı metinle yayınladı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı da benzeri ithamlarda bulundu. Ne yazıktır ki, kimi gazeteciler de bunlardan geri kalmadı.

Türkiye’nin siyasi ve bir derecede de etnik bakımdan kutuplaşmış medyasındaki dayanışma eksikliği zaten apaçık ortadaydı. Hükumet yanlısı ve karşıtı gazeteciler birbirlerini “vatan hainliği” ve daha ağır ithamlarla suçlamakta tereddüt etmiyorlar.  Meslektaşların birbirlerini geleneksel ve sosyal medyada itibarsızlaştırmaları oldukça yaygın.

Hazırlıklı ve dikkatli olmak; zekâ, refleks ve biraz da şans böylesi tehlikelerle dolu bir ortamda habercilik yapmak için olmazsa olmaz koşullar.

Türkiyeli serbest bir gazeteci olan Özgür Öğret, CPJ’in İstanbul muhabiridir. 2012 tarihli CPJ Türkiye özel raporu “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Krizi” için baş araştırmacıydı.